OKUMAK

Okumak, yaratıcılıktır.
Okur, yaratıcı nitelikli bir bireydir.

Alfabe, yaratıcı bir unsurdur. Harfler, CANLI BİRER VARLIKTIRLAR.

Madde oluşumunun yaratıcı faktörü, alfabedir.
Harf, Hece ve Sözcükler dilden çıktıkları an itibariyle oluşturdukları sinerjiler ile soyut olan söylem somut gerçekliklere dönüşmektedirler. Bu olguya OLUŞ, YARATILIŞ SIRRI adı verilmektedir. Bu canları aktive eden ve tekrar tekrar can katan, faal kılan, OKUR’DUR.

Alfabe döngüsü ile Harf, Hece ve Sözcük Evreni oluşur.

Okur, bu birikimleri – donanımları – oluşumları – yetileri bireysel, toplumsal ve evrensel olarak yaşantısına kazandırır.

Duygu, Bilinç, Madde evreninin, kâinatın varoluş hakikati OKUMAK ile başlar.

Sürekli sonsuzluğa açılarak büyümekte olan, yeni oluşumlarla genişleyen Kâinatın, Evrenin yaratıcı eylemi OKUMAKTIR, yaratıcısı ise OKURDUR.

Okur, okuduğu her bir harfin hem yaratıcısı hem de sahibidir.
Okunan her bir harfin son oluşumu (tecellisi), mutlak suretle elle tutulur gözle gözle görülür bir nesnedir, cisimdir, maddedir.

En mükemmel oluşu yani dem hâli ise Âdem’dir, bizâtihi insandır.
Her İnsan, kendi yarattıklarının, yaratmakta olduklarının ve de yaratacaklarının sahibidir.

İnsan kendi evrenini kendisi yaratmaktadır.

OKUMA işlevi Yaratılış Komutu’dur.

Sırasıyla Duygu Evreni (kalp), Bilgi Evreni (akıl), Eylem Evreni (beş duyu), Madde Evreni (dünya, kainat, her bir cisim) tecelli eder (yaratılır).

Okumak, maddeye, eyleme, bilince kalbe ve ruha Komut vermektir, Telkinde bulunmaktır, Önermektir, İkna etmeye çalışmaktır. Kabul gören söylem yaşam bulur.

Ruhsal yaşam, kalbi yaşam, bilinçsel yaşam, eylemsel yaşam ve madde yaşamı (dünya).

Evrenlerin varoluşları evrelerine an, zaman adı verilir.
Dolayısıyla anı, zamanı, Yaşamı da yaratan bizzat insandır, OKURDUR.

Kemal ALKAN

Enam Suresi

“Kim En’âm Sûresini gece ve gündüz okursa, yetmiş bin melek ona salât (istiğfâr) eder ve onun için af diler”. (Hadîs-i şerîf-Envâr-üt-Tenzîl)

Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Yetmiş bin (70.000) melek, tesbih ve hamd sözleriyle bu surenin inişine eşlik etti.”

Allah Resulü (s.a.v.) buyuruyorlar ki :

” Kim sabahleyin En’am Suresi’nin ilk üç ayetini okursa, Allah c.c. o kimsenin emrine yetmiş bin melek verir. O melekler o kimseyi korurlar ve onun için kendi amellerini kıyamete kadar yazarlar. Yedinci kat gökten yanında demirden tokmak bulunan bir melek iner. Şeytan o kimsenin kalbine bir şer koymak istediğinde melek tokmakla şeytanı döver ve bu esnada şeytan ile o kimse arasında yetmiş bin perde oluşur. Kıyamet günü Allah Teala buyurur ki :

“Ey âdemoğlu! Benim gölgem altında yürü, cennetin ağaçlarının gölgesinden faydalan, Kevser’den iç, Selsebil suyunda yıkan. Sen benim kulumsun. Ben de senin Rabb’inim. Bugün senin aleyhine ne bir hesap vardır, ne de azab. ”

En’am Suresi, Kur’an’ın altıncı suresidir, Mekke’de nâzil oldu (indi) ve 165 ayetten oluşmaktadır. Surenin bazı ayetlerinde Arapların kurban edilen hayvanlarla ilgili birtakım gelenekleri kınandığı için sureye En’am Suresi denmiştir. Hucce (Hüccet) Suresi olarak da bilinmektedir. 

Surenin bazı ayetlerinde Arapların kurban edilen hayvanlarla ilgili birtakım gelenekleri kınandığı için sureye En’am Suresi denmiştir.

Koyun, keçi, deve, sığır ve manda cinslerini bir arada ifade eden bir kelimedir.

Surenin temel konuları:

*Tek Allah inancı (tevhid), Allah’a ortak koşulmaması,

*Batıl inançlar,

*Temel ahlak ilkeleri,

*Peygamberlik,

*Hz. İbrahim’in tevhid mücadelesi,

*Kur’an’ın gerçekliği,

*Ahiret hayatının gerçekliği.

Surenin temel mesajları:

*Allah’ın varlığı, birliği, yüceliği ve kudreti bilinmeli ve sadece ona hamd edilmelidir.

*İnsan, çevresindeki varlıkları gözlemleyip Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini daima hatırlamalıdır.

*Müminler, inkârcıların söz ve davranışlarına karşı metanetli olmalıdırlar.

*Peygamberler insandırlar; onların beşer üstü özellikleri yoktur. Onları diğer insanlardan ayırt eden özellik, Allah’ın elçisi olmalarıdır.

*Yardım sadece Allah’tan beklenmelidir; Müminlerin Allah’tan başka gerçek dost ve yardımcısı yoktur.

*Allah, her şeyi en iyi bilendir. İnsanların yaptıklarını da çok iyi bilir.

*Allah adına din konusunda yalan uyduranlar zalimdirler.

*İhtilafların çözümünde hakem, onun kitabı Kur’an’dır.

*Anne-babaya iyi davranılmalıdır.

*Ölçüde ve tartıda hile yapılmamalı, yalan söylemekten kaçınılmalı ve verilen söz (Allah’a ve insanlara) yerine getirilmelidir.

*Fakirlik korkusuyla çocukların canı tehlikeye atılmamalıdır.

*Fuhuş ve zinanın her türlüsünden uzak durulmalıdır.

*Kötülük yapan bir misliyle, iyilik yapan ise on misliyle karşılık görür.

*Hz. Muhammed’in (s.av.) yolu (dini, ahlakı, ruh yüceliği) en son ve tek geçerli yoldur. 

***Muhammed Mustafa (s.av.), tüm yaratılmışların (enam) en üstünü olandır. Cenabı Mevlana’nın c.c. halka, yaratılmışların tamamına (enam) yüce bir hediyesidir, armağanıdır, lütfudur (enam). Kanıttır (hücce’t’), Kuranı Kerim’in (enam, hüccet) canlı bir delilidir.  

En’âm Sûresinde; İslâm dîninin îmân esasları, dünyâ hayâtının fânî (geçici), oyun ve eğlenceden ibâret olduğu, âhiretin daha hayırlı olduğu, hazret-i İbrâhim’in üvey babası ve kavmi ile olan mücâdelesi, hazret-i İshâk, Yâkûb, Dâvûd, Süleymân, Eyyûb, Yûsuf, Mûsâ, Hârûn, Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ, İlyâs, İsmâil, Elyesa’, Yûnus ve Lût’un aleyhimüsselâm fazîletleri (üstünlükleri), Allah’ü Teâlâ’nın adı anılmadan (Besmele çekilmeden) kesilen hayvanların etinden yememek, günahtan sakınmak, Allah’a ortak koşmamak, Ana-babaya iyilikte bulunmak, yetim malı yememek, ölçü ve tartıyı hakkıyla, eksiksiz yerine getirmek gibi hükümler bildirilmektedir. (Senâullah-ı Dehlevî, İbn-i Abbâs)

Enam: Arapça kökenli bir sözcüktür. 1. Bütün mahlûkat, yaratılmış her şey. 2. Halk, insanlar. 3. Seyyidü’l-Enam; Halkın, yaratılmışların en yücesi Rasûlullah (s.a.s). 4. Kur’an-ı Kerim’in 6. Suresinin adı. 5. Bazı ayet ve duaları içeren dua kitabı. 6. Hediye, armağan, lütuf.

Hücce (Hüccet): 1. Sözlükte “delil, burhan, senet, kanıt. 2. Bir hükmün doğruluğunu kanıtlamak ve muarıza karşı galip gelmek amacıyla ileri sürülen delil; mahkemede düzenlenen hukukî belge. 3. Seçkin âlimlere verilen unvan. 4. Bir konu hakkında en doğru, gerçek ve geçerli yorulmalarda, saptamalarda, değerlendirmelerde, nitelendirmelerde bulunan, bilge, âlim.  5. Tasavvufta hakikat – ledünniyat – hz. Hızır (a.s.) – Muradı İlahi ilmine vakıf olan. İlmi ile yaşayışı ile hakikatin kendisi olan, âlim. 

1 – Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Böyleyken kâfirler hâlâ Rablerine başkalarını eşit sayıyorlar.

161 – De ki: Rabbim, beni doğru yola iletti. Dosdoğru dine, Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine. O, ortak koşanlardan değildi.

162 – De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.

163 – Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim.

164 – De ki: Allah her şeyin Rabbi iken, ben O’ndan başka Rab mi arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir. Kendi (günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının (günah) yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabb’inizedir. O, ayrılığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.

165 – Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir.

Kaynaklar:

http://www.kuranikerim.com/

http://www.mumsema.org/

http://tr.wikipedia.org/

http://www.isimarsivi.com/

http://www.islamseli.com/

http://dualarhazinesi.blogspot.com.tr/

http://sozluk.ihya.org/

http://www.tdk.gov.tr/

Kitap Tanıtımı “Derin Halk”

Derin Devlet kavramını duymayanımız kalmamıştır. Ne var ki, bu olgudan çok daha öncelikli bir “iç” gerçeklik vardır. Belki de ilk defa duyacağınız, derin devletin de varlığının sebebi, beslendiği bir kaynak, “Derin Halk”. Üç yıla yakın bir araştırma süreci neticesinde yaşam bulmuş olan kaynak bir eser. Siz değerli okurlarımla paylaşabilmenin övüncünü yaşamaktayım. Bireyden devlet yapılanmalarına varan kapsamlı, araştırma ve söyleşi içerikli bir kitap. Toplumumuza ve tüm toplumlara yararlı olması temennisiyle…

Sureler & İkramları

“Her neyse, ne kadar anlatsam da, yemeden balı, içmeden çayı anlayamayız lezzetini, tadını.”

Şair Yazar Kemal Alkan

KURAN

Merhaba. Yılların vermiş olduğu kazanımlarımla edinebildiğim kadarıyla paylaşmak istedim siz değerli okurlarımla. Ölümlü dünya. Şuna inandım ki, ‘ne gelirse Hakk’tan gelir kuluna’ ve vardır bir bildiği Yaratan’ın. Malın mülkün olduğu gibi bilginin de cömertliği olmalı. Dileyen alır arzu etmeyen almaz. Elbette, dağıtmadığım ilmin ne bu yaşamda ne de diğer tarafta faydası dokunur bana. Çürüyüp gider çamurdan cesedim ile. Hoş, az biraz tanıyan dahi söver ardımdan rahmetle anmak varken. İyisi mi paylaşayım ben yine de neler lütuf edildiyse yarimden bana.

Ne de olsa, sizler de uyguladığınız müddetçe, bana da gelecek mükafatı. Paylaşmak böyle bir şey olsa gerek. Haydi uğurlar ula.

Hayranlık ve hürmetimden dolayı söylemiyorum yalnızca. Doğruya doğru. Hz. Muhammed (a.s.) gelmiş, geçmiş en büyük eserin sahibi, kutsal ve olağanüstü bir insan. Bunu inançlı bir kişiden öte, şair ve yazar sıfatım ile itiraf ediyorum. Kıskanmıyorum tabii ki ancak, gıpta ile takdir etmemek de mümkün değil.

Paylaşmak istediğim şu ki, Kuran-ı Kerim…

View original post 2,189 more words

DİN KULLANILIR MI?

01_(107)

Din nedir? Din: yol, hüküm, mükâfat” doğaüstü, kutsal ve ahlaki öğeler taşıyan, çeşitli ayin, uygulama, değer ve kurumlara sahip inançlar ve ibâdetler bütünü. Tanrı’ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet. Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen. . İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült. (Vikipedi. TDK.)

Özetle din; kutsal, ilâhî, tanrısal, değerli, uğurlu, ulu, kutlu, mübarek özellik ve de üstünlüğü olan, kişiyi, toplumları inandığı en üstün varlık olan mutlak yaratıcıya götüren bir yoldur.

Bir uçta, var edilmiş en üstün yaratık insan, diğer uçta onu yaratan. Öyleyse nedir, gerçek olan?

Evrende bulunan somut ve soyut, cansız ve de canlı tüm yaşam insana faydalı olabilmek için vardır. Kocaman bir stüdyo içerisinde ‘esas oğlan, başrol oyuncusu, jön’ insandır. Diğer tüm eşyalar, materyaller konu mankenidirler ancak.

Din bir hedef değil, yoldur, araçtır, yardımcıdır, eşyadır. İbadetler ve dini ritüeller manevi hazinelerin, zenginliklerin kapısını açacak olan anahtar, çaba ve de çalışmalardır.

Elinde yakut, zümrüt, elmas ve benzeri değerli dünyalık serveti olup da bozdurmaya kıyamayan, hayran hayran evinin en değerli ve de gizli bir bölmesinde saklı tutan ancak, kendisi aç susuz perişan bir durumda yaşam mücadelesi veren bir ferdi düşünün.
Din kullanılmak için vardır. Kullanana da kızma, sen daha iyisini yap. O kendisine ait maneviyat mücevherlerini değerlendirip dünya sermayesine çeviriyor. Dünyalığını da zengin, varlıklı, güç sahibi olarak yaşıyor. Yapmakta olduğu dini çalışma ve de hizmetleri ile de bir sonraki yaşamına hazırlık yapıyor, şimdiden yatırımlarda bulunuyor. Sen ne yapıyorsun? Yok o kutsal ona dokunma, yok bu tanrısal buna söz söyleme, daha bir sürü bahane. Aç gözünü, çalıştır unuttuğun beynini. Yoktur senden üstün olanı. Mukaddes olan da sen, kutsal olan da sen, ilâhi güzelliklerle donatılmış olan da sensin. Sen olmasan, değil din ile ayin, kâinat olmazdı a benim canım. Haydi, kalk şimdi ayağa, kızma hiç kimseye de, ne ikram edildi ise yaratıcıdan sana bir bir topla.

Kalın, sağlıcakla.
Yazar Şair Kemal ALKAN

 

http://blog.milliyet.com.tr/kemalalkan

http://blog.radikal.com.tr/Blog/kemal-alkan

Başka Başka İlahlar

Dün heykelden yapılı şeriklerden medet umuyordu insanoğlu. Bugün ise, putlaştırdığı insan suretinde kimselerden yardım, itibar beklenmekte. Adı, şekli, unvanı ne olursa olsun şerik şeriktir. ‘ peygamber’ olsa bile unvanı şerik şeriktir kaldı ki hacı hoca… İnanmazsan sözüme inanma o vakit kuran-ı azim’ de yazılı kelamın sahibinin sözlerine. Şerikin daha iyisini bilir nasıl olsa! Dün ne ise bugün de odur. Kopana dek kıyamet sürecek bu gerçek.

Dur, kızma hemen celallenip de. Dinle öncelikle. Ardından git sor hocana, babana, mürşid kabul ettiğin mubarek zata. Hoş, Hakk kelâmı yazarım. İnanmazsan, daha ne diyeyim. Sen bilirsin, fakat endişelenme ayıktırır Mevlâ elbette. Ben istedim ki, gönül rızalığın ile olsun ama napayım, ne olacaksa hayrolsun.

“Şefaati yok saymak inkârdır ancak, şefaatçilerde takılıp kalmak da şirktir.” k.a.

Ehadiyeti, Vahdet-i Vücudu yaşamıyorsan cap canlı üzgünüm, kurtulamamışsın henüz taptıklarından. Korkun mürşidi, peygamberi çıkarmaksa gönlünden takılıp kaldın sen orada. Her biri merdivendir çıkman için miraca. Hem kendini kurtar öncelikle perdelerinden hem de in sırtına bindiğin Buraklardan. Refref (aşk) ile devam et yoluna zira Hz. Peygamber de böyle ulaşmıştı Allah’a. Keza İbrahim dahi kovmuştu ateşler içinde iken Cibril’i. Haydi cesaretlen at kendini okyanusun kucağına. Aşk ile bekliyor Mevla’m seni, bakma sağa sola daha fazla. Haydi, uğurlar ola..

Başka başka ilahlara tapınmak kaçınılmazdır insan için. Ta Muhammed (s.a.v.)’in tabiatı ile şereflenene dek. O hali yaşıyorken hali hazırda, bilir gerçekleri ve arınmıştır tapınmaktan şuna buna. İşte tam bu aşamada; Muhammedi aşamayı da geçecek ve tek olacak, tek olan Allah (c.c.)’ a kavuşacak. Maksadı manevi rızık temin etmek olabilir. Halisane inanır tastamam, farkına dahi varamadan. Olabilir ancak, uyandırır tek olan bırakmaz kulunu kula köle. Uyandırılmadan ‘cebir’ ile uyanmak gerek aslında. Hazır akıl başta iken tanıma Allah’tan başka ilah! “aslında taşıyordu beni Allah’a”. Çok maarif ise bu hususta kendini taşısın. Bakalım nasıl taşıyor muşş.

Güvenme bana da! Sığın Cenabı Allah (c.c.)’a.

Minnettar kal ahde vefa ile mamafih, saplantılı olma asla. Devam et yoluna ‘ Ehadiyet’ ile. Zira ‘Hayy’ olan Allah’ tır. Peygamber de ölür mürşitte. Onların görevi ve de arzusu da budur zaten. Kendi korkaklığınla O seçilmişleri de bırakma töhmet altında. Unutma ki, olmasaydı İblis, göremeyecekti Âdem Cemalullah’ı. Takılıp kalacaktı cennet aldatmacasında. Sen de say bu hadsizi Şeytan sülbünden, ne var ki söylerim ters gelse de sana ‘Hakikat Kitabının Ortasından’.

Peki,peygamberler ve mürşitler şerik midir?

Kesinlikle, Allah’tan başka ortak edilenlerin ta kendileridirler. Zaten insan yahut cin aynaya bakmaktadırlar. Hülasa gördükleri de kendileridir. Ancak, buradaki incelik bu tapınma, kuvvetli inanış meşru sayılmıştır yine mutlak Yaratıcının bizatihi kendisi tarafından. Çünkü insan ve cin artık kendilerinden o derece bihaber duruma gelmişlerdir ki, unutkanlıkları gitsin tekrar aslinda kim olduklarını anımsasınlar diye bu uygun görülmüştür. Bu yüzdendir ki peygamberlere İSMET sıfatı uygun görülmüş, veli kullara da ‘onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır’ buyrulmak suretiyle endişeler giderilmiştir. ‘Elçiye zeval olmaz’ sözü de bu gerçeği ifade etmektedir. Anlaşılacağı üzere bu seçkin eşhas bizzat görevlendirilmişlerdir. Unutulmamalıdır ki, Azrail (a.s.) de kendinden daha önemli ve de değerli varliklar olan peygamberlerin canlarına kıymıştır. Tabii ki mecburiyet gereği.
Ehadiyet iste ihlâs ile. Göreceksin bir ve tek olan yegâne gerçeği.

Haydi, kalın Hakk ile hakikat ile.

http://blog.milliyet.com.tr/sair-yazar-kemal-alkan/Blogger/?UyeNo=3208836
http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/baska-baska-ilahlar-34761

Derin Halk

İnsanlık tarihi de dahil olmak üzere şu ana kadar hiç kıymet verilip de irdeleme zahmetinde bulunulmayan ve belki de ilk defa duyacağınız bir kavramı ‘Derin Halk’ ı anlatacağım, siz sevgili ve değerli okuyucularıma.

Yoktan var edendir mutlak Yaratıcı. Halk ettiklerine de öğretmiştir ve de öğretmektedir ilminden. Tüm varlıklar O’nun yaratıcılık unvanının yansımalarına paralel var etmeyi, yapmayı öğrenirler. Böylece, marifet ehli, hünerli birer canlı olunur. Özetle, Yaratıcıdan yansıyan eserler üretirler canlılar. Sevgililerine yine sevgilisini anımsatan eserler sunmaya çalışır insanoğlu ve her bir canlı. Ehil olması, eserindeki beğeni, başarısı Yaratıcısına olan tanışıklığı ile eşdeğerdir. Üstündeki etiketi ne olursa olsun bu gerçek böyledir.

Halk-Halik: Yaratma İbda Tekvin Sekene Mukim Sakin Sosyete İnsaniyet Kavim Aşiret Nüfus Ahali Akvam Cemiyet Cemaat El Toplum Buluş Ulusal Kamusal Toplumbilim Toplumsallaştırma Toplumsal Ulus Devlet Yerleşim Yerleşim Proletarya İnsanlık Kurul Grup Boy Köklü Yerleşmek Ümmet Millet Kesit Cumhur Avam Ülke. Yaratıcı. Halk eden. Hükmün asıl sahibi. Hakim olan.Hakan. Hakk olan. Asıl. İlk. Öncelik sahibi. Hakikatin bizatihi kendisi. Ahlak. Hukuk. Hâkimiyet. Tanrı.Yaratıcı. Sani. Sanatçı. Zanaatkar. Usta. Mahir. Ehil. Üretici. İmalatçı.

Yaratmak-Yaratıcı-Yaratıcılık:
1. Meydana getirmek .
2. Ortaya çıkarmak
3. Ekmek
4. Çoğaltmak
5. Dokumak
6. Beslemek
7. Var etmek.
8. Vücuda getirmek.
9. Halk etmek.
10. Diriltmek.
11. Oluşum.
12. Oluşturma.
13. Hadise.
14. Vakaa.
15. Kaos.
16. Olay.
17. Olay çıkartmak.
18. Yıkmak.
19. Kıyamet.
20. Akdetmek
21. Halk eden, Hâlık, Hallâk.
22. Buyurmak
23. Başlamak
24. Kılmak
25. İşlemek
26. Eylemek.
27. Yapımcı.
28. Amil.
29. Fabrikatör.
30. Yetiştirici.
31. Müstahsil.
32. Türetici.
33. Çiftçi.
34. Becerikli, maharetli, mahir.
35. Mucit.
36. Kurucu.
37. Sanayici.
38. Özne.
39. Sebep.
40. Etmen.
41. Etken.
42. Faktör.
43. Güdüleme, motive etme.
44. Hazırlamak
45. Düzenlemek.
46. Kreasyon, kreatör.
47. Kurmak.
48. Yapmak
49. Etmek .
50. Benzeri bulunmayan eserleri yaratan Allah, Fâtır.
51. Üretmek
52. Bulmak.
53. Ekip kurmak.
54. Prodüksiyon
55. Yetiştirmek
56. Dikmek
57. Yayımlamak
58. Türetmek
59. Kaleme almak
60. Uygulamak
61. Kurmak
62. Yaratış
63. Yapım
64. Yaratım
65. İş.
66. Muamele.
67. Amele.
68. Faaliyet.
69. Tatbikat
70. Çalışma
71. Tatbik
72. İcra
73. Aplikasyon.
74. Zanaatkâr. Usta.
75. Berber.
76. Düzgün ve güzel yaratan Allah, Bârî.
77. Harekât.
78. İşletim.
79. İmal.
80. İmalât.
81. İnşa.
82. Hafriyat, hafriyatçı.
83. Talim.
84. Eylem.
85. Edimsel.
86. Tatbikî.
87. Prodüktör
88. Endüstri
89. Sanayi
90. Konstrüksiyon
91. Koprodüksiyon
92. Yeniden kurma
93. Rekonstrüksiyon
94. İstihsal
95. İşleyim
96. Hasat etmek
97. Sonuç
98. Çözüm
99. Vargı
100. Rekolte
101. Kapanış
102. Bitiş
103. Sonlandırma.
104. Mahsul
105. Kazanım
106. Hâsıla
107. Kazanç
108. Kâr
109. Algı .
110. Çıktı
111. Sonuç
112. Bulgu
113. Ödül
114. Bedel
115. Hak
116. Avantaj
117. Pay
118. Para kazanmak
119. Amaç
120. Ücret
121. Toplam
122. Yapıt
123. Karar
124. Verim
125. Sonuçlanmak
126. Neticelenmek.
127. Neticelendirmek.

Unutulmamalıdır ki, sözcüklerin, kavramların gerçek tanımlamaları bilinmeden bizlere vermek istedikleri mesajlarında algılanması olanaksızdır pek tabii. Farklı farklı dillerde konuşup da karşılıklı olarak asıl söylemek istedikleri anlaşılmayan iki insan gibi. Belki de ‘seni çok seviyorum’ deniliyordur ama kime söyleniyor ki? Dahası ferdi ve toplumsal kaoslara kadar giden bir anlaşamamazlık kargaşası sürüp gidebilir ne yazık ki. Kavramların atomik yapılarının yerli yerinde bilinçli bir şekilde korunup kollanması, gerçek anlamlarının doğru olarak algılanması ve bu sözcük bana, bizlere ne anlatmaya çalışıyor? Diye zihin faaliyetinde bulunulması, endişe olmaksızın kişi ve elbette toplumların anlayış katsayılarını artıracağı kaçınılmaz gerçeğiyle, en alt kişi merkezli üniteden en üst yapılanma olan devlet kurumunda da koslara, kargaşalara gerek kalmadan dilekler ve temenniler karşılıklı olarak karşılıklarını bulmuş olacaktır.

Devlet yöneticilerinin, özellikle ve de öncelikle yöneticilere danışmanlık hizmetinde bulunan kişi ve grupların toplumsal analizler yaparken göz ardı etmemeleri gereken bu ‘dip’ gerçekliği doğru teşhis etmeleri şarttır. Zaman zaman oluşan halk hareketlerinin özünde hangi iletiler bulunmaktadır? Dahası isyanlara, kalkışmalara kadar giden büyük kitlesel hareketlerin çıkış merkezi, nedenleri eksper analizleri ile sahici yaklaşımlarla kaoslara, kargaşalara sebebiyet vermeden bilinmeli ve gereken iyileştirmeler yapılmalıdır. Güvenlik Mekanizmalarının temel işleyişindeki; Önleyici hizmet, Suç anı ve Suç sonrası hizmet esasaları olası halk hareketlerinde de titizlikle uygulanmalı, ‘ Ben Bilirim!’ yanılgısından, acemiliğinden, toyluğundan arınmış kemal bir bilinç ile çalışmalarımızda profosyonelleşmeli, karşılıklı bilgi edinebilme yetisini geliştirebilmeli ilgili ve de yetkili kişi ve de mekanizmalar.

‘Yok, hüküm yetkisini elinde bulunduran kişi ve de kişiler yapılmakta olan tüm uyarıları çok bilmişlik havası içerisinde göz ardı ediyorlar.’ Sen sözünü dinletebilecek yeterliliğe sahip değilsen yönetici ne yapsın? Demek adamın sana itimatı kalmamış. Tüketmişsin kredilerini. Noksan olan sensin, neden kızıyorsun şuna buna? Sen bilmediğini bil öncelikle, bak nasıl çözümle kucaklaşıyor dertler, tasalar, sorunlar.

İşte tek tek fertlerden oluşan toplumlarda mutlu, güvenli ve de huzurlu bir doğum, yaşam tabii ki ölüm ancak ve ancak, sözcüklerin dilinin gerçek anlamları ile bilinip, doğru mesajları alabilmemiz ile olasıdır, mümkündür.

Haydi, kalın empati ile, edep ile, edebiyat ile.

KAYNAKÇA

1- Osmanlıca Türkçe Lügat ? Mevlüt KARACA ‘Hisar YAYINEVİ’
2- Türkçe Sözlük- Türk Dil Kurumu YAYINLARI
3- Kanar Arapça Türkçe Sözlük ? Prof. Dr. Mehmet KANAR ‘SaY’
4- Mikrosoft Word Sözlüğü
http://blog.milliyet.com.tr/sair-yazar-kemal-alkan/Blogger/?UyeNo=3208836
http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/derin-halk-34033

Mesih & Mehdi

“Her insan özünde bulunan kabiliyetini geliştirebildiği ölçüde Mesih’tir, Mehdi’dir”. Yazar Şair Kemal ALKAN

Son yüzyılda gelecek, ahir zamanda gelecek. Günümüzde yaşıyor mu? Kim yahut kimler? Bugün yaşıyorlar ise şimdi neredeler? Özellikleri birçok yerde detaylarıyla anlatılır.

Ancak, fakat, ama, illa ki, gözden kaçırılan gerçek şudur ki; dini literatürlerde her bir sözcük söylendiği ve yazıldığı gibi her bir bireyin anladığı anlamı içermeyebilir. Tıp ve hukuk hatta bilgisayar, internet kullanımı dahil, her ilmin, bilim dalının bir kavrayış mantığı vardır. Öğretmen yetiştirmekte olan okullarda ayrıca formasyon eğitimi verilir ve de zorunludur. Bunun bir nosyonu vardır.

Her bir dilin kendine özgü anlatım tarzı vardır. Hele ki Kur’an-ı Kerim. Senin benim anladığım kadar basitlikte tanımlamalar içermez hiç endişesiz. Eşsiz bir edebi mucizedir aynı zamanda. İnanç bakış açısından öte şair ve de yazar kimliğimle de bu eserim olağanüstü büyüsünü onaylamamak olası değil.
Terimlerin hem sözlük anlamları hem topluda uyandırdığı genel çağrışımlar ve hem de bunlarla birlikte bizlere ne anlatmak istendiği doğru kavranmalıdır.

Bu sebepledir ki, Bakara Suresi ve hemen hemen tamamına yakın tüm Surelerde Kur’an-ı Kerim’i en iyi ‘muttakiler’ ve ‘gerçek akıl sahipleri’ anlar denilmektedir. Öyle olmasaydı, canlı Kur’an olan Peygamberler, Âlimler, Arifler, gerçek bilgi sahipleri yaratılmazdı. Herhangi bir dağın yamacına ayetler yazılır, bizlerde gider okur ve kavrayabildiğimiz kadarıyla yaşamımızda uygulardık.

Ancak, görüldüğü üzere öyle değil. Peki nasıl? Nasılın cevabı da şu ki, bilenlerden öğreneceğiz, doğruyu, gerçeği, hakikati. Boşuna mı ‘Murad-ı İlahi, Lüdünni İlim, Hikmet-i İlahi ‘ kavramları var? Dünya ve sonrasında tekrar diriltileceğimiz yaşamımızda mutlu, huzurlu ve de ruh-akıl hatta çamur kalıbı olan beden sağlığımız için bilgileri gerçek ilim sahiplerinden öğreneceğiz.

MESS: Delilik, cinnet, dokunuş, dokunma, elini değdirme, masaj, ovma, mesh etme, otama. Hastalanmak, yaşlanmak. Zorlamak, zorunlu kılmak, zorla cinsel ilişkide bulunmak.

MES’: Yolun ortası, hoş meşrep olmak, gecikmek, borcunu zamanında ödememek. Yolun ortasından yürümek. Yumuşatmak. Aldatmak, oyuna getirmek. Alışmak. Ara bozmak.

MESH: Yalan söylemek. Yer ölçümü yapmak, yeri ölçmek, silmek. Gidermek. Sürmek. Taramak. Kesmek. Vurmak. Boynunu vurmak. Kılıcını kınından çekmek. Gönlünü alma, okşama.

MESEH: Sert giysinin sürtünerek pişik yapması. Düz taban olmak. Küçük memeli olmak.

MESHA: Düzlük. Düztaban. Tek gözlü. Bir gözü olmayan kör kadın. Yalancı kadın. Küçük popolu kadın. Yalancı. Vaftiz edilmiş. Yağlanmış. Ter silen, mendil. Belli belirsiz. Biraz, parça, kürek, çapa.

MİSH: Cadde, rahip giysisi, çul.

MESH: Şekil değişmesi, insanın hayvana dönüşmesi. Şeklini değiştirmek, insanı hayvana dönüştürmek. Katibin çok yazı hatası yapması.Tadını bozmak. Ağız tadının bozulması, lezzetini alamamak. Hastalanmak. Hoşnutsuzluk.

MESS: Sızmak, silmek. Bulaştırmak.

MESEL: İbret, atasözü, darbımesel. Benzer, kanıt. Sıfat, destan. Fabl, örnek misal. Benzer, eş. Eş değer. Heykel yapmak. Piyes oynatmak. Temsil etmek, kısas, tip, model, ceza.

MESİH: Mesh etmek, elle sıvamak, el sürmek. Elle ovmak, tedavi etmek. Hekim yahut hekimlik yapan kişi. Hastaları iyileştiren, tabip. Hz. İsa (a.s.). Asıl, sahi. Eli açık, cömert. Duygulu, hisli. Hikmet ehli. Nasipli, pay, hisse sahibi. Sezgileri güçlü olan.
Hz. İsa’nın meşrebini, huyunu, özelliklerini taşır Mesih. Mesihi dönemde sağlık alanında devasa reformlar olur. O zamana kadar çaresi bulunamayan hastalıkların devası, dermanı keşfedilir. Hastalar çabucak ve kolaylıkla şifa bulurlar. Nasr, nasraniyet, nasruddin, nasrullah. Zirveye ulaşır kişinin zatında, toplumda, arşta ve dahi arzda.

o İnsan kendini bilir, başkaları bilmez onu.
o İnsan kendini bilmez, başkaları bilir onu.
o İnsan hem kendi bilir nefsini, hem başkaları bilir onu.
? Kimse bilmez ise, Yaratanı bilir tabii ki. Ve bir gün bilinir elbet.

Kıyamet: Kişinin bizatihi kendi vefatıdır kıyamet. Bir de evrenin kıyameti söz konusudur elbette ki.

Ahir zaman; kıyamete en yakın zaman. Kişinin ölümüne en yakın an.

Günün kıyameti, akşam ezanı vaktidir. Güneş batmaya, karanlık hükmüne yakındır.

İnsanın güneşi ruhudur pek tabii ki. Nuru azalmaya başladığında, yakındır kıyameti.

Ay ve yıldızlar rahmettir çıkabilmesi için gün sabaha.

Ay ve yıldız ruhlu, yüce gönüllü insanlar da sebeptir insanın solmamasına, karanlıkta kaybolmamasına.

Sabaha yakın vakitte, Mehdi’liğe yakındır insan. Mesih’in yardımıyla kurtulur ruhu zulmetten ve dahi olur Mehdi ile beraber. İşte çıktın sabaha. Haydi, şükret şimdi, girdin artık mabet ile mihraba.

MEHDİ:
Hediye, kurban, lütuf, ikram, bayramlık. Hastalıktan kurtulmuş olan. İyileşmiş, iyilerden olmuş. Sükunete ermiş, ermiş. Hakikati bulmuş olan. İrade sahibi. Yetişkin, ergen. Akıl melekelerini kullanabilen kişi. Aklı başına gelmiş kimse.Yetiştiricilik hakkını kazanmış olan, yetiştirici, eğitmen. Öğretici. Rüşt sahibi, reşit. Doğru ile yanlışı ayırabilen. Hidayete ermiş kişi. Kemalat sahibi, insanı kamil. Usta. Baba. Rabb. Aht, akit sahibi.

Gönlündeki zulmetten kurtulmuştur mehdi. Huzurludur, felaha ermiştir artık.

NAMUSLU: Dedikodu yapmamak. Şikayet etmemek. Çekiştirmemek. Sözünde sabit olmak. Riyakâr olamamak. Arlı, edepli, utanma duygusu olan. Yermeyen. Yanıltmayan. Perde ardında olan, çıplak olmayan, sırlar ardında gizlenmiş olan. Hicap duyan. utancından eli ayağı birbirine karışan. Aciz kalan, muktedir olamayan, gücünü yitiren, şaşırıp kalan. Dolu dolu ağlamaklı olan. Yaratıcıyı, Sevgiliyi üzme, O’ndan ayrı kalma korkusu ile kötülüklerden kaçınan.

HAVF & RECA: korku ve ümit. yaşam sevinci, ölüm korkusu, bağışlanma beklentisi, cezalandırılma endişesi, korkusu.

Hayıf: Pişmanlık Ezinç Hayıflanma Koyuntu Eziklik Üzüntü Çeki, Hüsran Acıma Elem Keder Bulut Azap Üzünç Mutsuzluk Yas Çile Kahır Ümitsizlik, Acı Ağıt Belâ Dert İşkence Kaygı Kuruntu Sıkıntı Üzgün Üzülmek Üzmek Duygulanım Korku, korkutmak. Kavim, kabile.

Reca: İrca, geri dönüş. Rucu etme, öldükten sonra dünyaya geliş. Umut, umma, beklenti, istek, dilek, rica. Ümitvar olma.

MURAD: Murat. istek, dilek, arzu. Cömert, eli açık. faziletli, erdemli, üstün, değerli. Rıza gösteren, kabul eden, boyun eğen. Sır, derece, makam sahibi. Faydalı kimse. Korkudan titreyen. Korkutan, gök gürlemesi gibi ürküten, titreten. Doğru yolu bulmuş olan, akıllı. bilinen, görülen. adam, erkek, kabadayı, Yiğit kişi, mert. İrade sahibi, irat eden. emreden, buyuran. inatçı, dik başlı. Hareketli, çevik, zinde. Emzikli çocuk. Ümmet olmuş olan.

ÜMMET: Zavallı, aciz, güçsüz, muhtaç kimseler. Taife, topluluk, bir peygambere inanıp bağlanan cemaat. Aynı dille konuşan insanların hepsi.

ÜM: Ana valide.

ÜMM: Anne, valide, ülke, toprak, vatan.

ÜMMİ: Okuma yazması olamayan. Kendisine henüz kitap indirilmemiş olan.

ÜMMET: Emzirilen, beslenen topluluk. Kendi iradesi olmayanlar. Geri kalmış kalabalıklar. Ümit edenler. Ana kuzuları. Vatan evlatları.

MEHMET: En önemli. Önde giden. Ehemmiyetli. pek övülen, metih edilen, Ahmet. hamd eden. merhametli. toprak, vatan sahibi, memleketi olan. tanınan, görülen, bilinen, tamam olan, kemal. tasdik edilen, onaylanan, mühürlenen, mimlenen. mühim. yardım eden. öldüren, yok eden. düzenleyen, düzene sokan. imtihan eden, sınayan, deneyen. imtihan edilmiş olan. engel olan, önleyen. çamurdan, balçıktan olan. kul, köle, hizmetçi. kulları, köleleri olan. emin, güvenilir kimse. ay yüzlü. sır, defin, hazine sahibi.

DECCAL: Yalancı, fesat, dedikoducu kimse. kıyamete yakın çıkacak ve Hz. İsa tarafından öldürülecek olan, yalancı, dinsiz şahıs. arsızlık, namussuzluk. yalan söyleyen. gerçeği saptıran. şarlatan tabip. gübre. havayı karartan. katran. yoldaş. altın suyu. arsızca cinsel ilişkide bulunan.

CALİ: Utanması, arlanması noksan olan kimse, arsız. açık saçık kadın. uydurmaca, sahte, düzmece, taklit. tuzak, ağ, misvak ağacı.

ECEL: Ömrün sonu, hayatın son demi. muayyen vade.
Mesih’in Deccal’ı Öldürmesi ve Hz. Mehdi’nin ortaya Çıkışı:
Kişinin, sahte olmayan, gerçek tabibe giderek tedavi olması. Gönül dünyasında hastalıklı olan bir kimsenin, gerçek bir gönül doktoruna gidip kalbini temizlemesi, ahlakını güzelleştirmesi, küfürden,isyandan kurtulması. Rüştün tamamlanması, kemalat sahibi olma hali.

Mesih, yine Mehdiden aldığı iletiler, bilgiler ile kişiyi kalbi hastalıklardan kurtarıp tedavi eden, huzura, mutluluğa kavuşturan, kurtuluşa, selamete ermesine vesile olan Hz. İsa’nın meşrebi üzerine olan tabibtir. Hayasızlığı, arsızlığı, namussuzluğu, yalancılığı, fitneyi, dinsizliği, gayri meşruluğu, özetle; nefsi emmarede, nefsi levvamede mevcut olan nefsani rahatsızlıkları tedavi eden kişidir. Eğitendir. Doğrultandır, düzeltendir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’den önce gelen ve kulları son peygamber ile müjdeleyen, ona hazırlayan Hz. İsa’yı (a.s.) temsilen hali hazırdaki zamanlarda yaşayan irşat ve ikaz ehli gönlü, aklı ve de bedeni ile eğitim ve de öğretim vermekte olan bireyler bulunur. Bu eğitimden geçenler, Muhammedi ahlaka kavuşurlar. Mehdi olurlar.

Kalplerindeki, hallerindeki, dillerindeki inkar, küfür, isyan kaybolur. Razı olurlar, razı olunurlar. Hamd ederler, medh edilirler. Kısacası, Muhammed olurlar.

Toplumlar bazında da, gerçek irşat ve ikaz ehli, halk değil Hakk tarafından görevlendirilmiş uzman kişiler, tabipler, kendi alanlarında sahtekarlar ile, deccallar ile mücadele ederler ve nihayetinde onları alt ederler, egale ederler, saf dışı bırakırlar, toplumları fesada sürükleyen, huzur ve mutluluklara engel olan hakimiyetlerine son verirler. Böylece, toplumlar Muhammedi ahlak ile ahlaklanarak ebedi huzurun, mutluluğun lezzetini tadarlar. Bu hoşnutluğu sürdürebilmek tabi ki yine toplumu oluşturan insan ve de cinlerin kendi tercihlerine bırakılmıştır. Aksi halde hürriyetten söz edilemez.

Bahse konu güzel ahlaka, müteakibinde mutluluğa, huzura erişebilmenin en kolay ve de net metodu, islâmiyette tasavvuf eğitimi almakla mümkündür. Ekmek ustası ekmek yapar, ayakkabı ustası ayakkabı. Kardiyoloji uzmanı kalbi hastalıkları tedavi eder, tasavvuf âlimi de gönüldeki hastalıkları. ‘Kötü’ olan ‘iyi’leştirilir. Tabi ki istekli, sabırlı ve de garetli olanlar. Çünkü ölüm de haktır. Dileğimiz o ki her bir kötü iyi olsun. Ve bunu en çok da hastası için çırpınan tabibi arzu eder elbette ki.

Nice ikaz ve irşat ile görevli, aşk ehli gönül tabipleri Mesih Mehdi ilişkisi ile insanları kendi deccallarından kurtarıp kurtuluşa erdirmişlerdir. Ve de bu oluşum, insan ve de evren var olduğu müddetçe sürecektir.

Adı, unvanı yahut çevresi kuşatılmış nice ‘ meşhur ‘uyarıcılar vardır. Bir de anasının kuzusu, hiç kimsenin önemsemediği ancak ölümünden sonra ölümsüzleştirilenler vardır. “Sen Yaratıcını bilir misin? Başkasını bilmene gerek yok. Yaratıcın seni bilir mi? Başkasının bilmesine gerek yok”. Elbette ki, yaratıcısını bilen O’nun var ettiklerini de bilir, sevdiklerini de sever. En büyük korku ve de endişe sevilenin üzülme olasılığıdır. Yaşam boyu gösterilen tüm çabalar da bu ihtimali ortadan kaldırmak için değil mi?

İnsanın diğer canlılardan en belirgin farkı “akıl” sahibi olması değil midir? Akıllı insan ise denileni değil daha ötesi, denilmek isteneni anlayandır, evrenin kendisine 7/24 ikram ettiği iletileri alabilen bireydir.

“Her insan özünde bulunan kabiliyetini geliştirebildiği ölçüde Mesih’tir, Mehdi’dir”.

Haydi, kalın sağlıcakla.

Kaynakça:
1. Türkçe Sözlük- Türk Dil Kurumu YAYINLARI
2- Osmanlıca Türkçe Lügat ? Mevlüt KARACA ‘Hisar YAYINEVİ’
3- Kanar Arapça Türkçe Sözlük ? Prof. Dr. Mehmet KANAR ‘SaY’
4- Microsoft Word Sözlüğü
5. Öz Türkçe Sözlük- Prof. Dr.Ali Püsküllüoğlu
http://blog.milliyet.com.tr/sair-yazar-kemal-alkan/Blogger/?UyeNo=3208836
http://blog.radikal.com.tr/Blog/kemal-alkan

YOKTAN VAR EDEN FORMÜL

Merhaba. Bugün, cansız canlı her bir varlığı ve dahi var edilecek olanları yakından ilgilendiren ekonomiyi makalemin konusu olarak irdeleyip, inceleyip siz kıymetli okurlarımla paylaşacağım. Her zaman oduğu gibi mutfakta ve ekranlarda tekrarlananlardan farklı, çözüm odaklı bilgilerle dolu bir yazı içeriği sunmaya çalışacağım. Buyrun gönül ve akıl mutfağıma;
Yoktan var olur mu? Neden olmasın?

Dilerseniz öncelikle, makalemize konu olan kavramların sözcük anlamlarına ve bizlerdeki çağrışımlarına birlikte göz atalım.

Ekonomide Temel Kavram Kıtlık

Kıtlık: Fakirlik. Fukaralık. Meteliksizlik. Sıkıntı. Zaruret. Müzayaka. Darlık. Sefalet. Sefillik. Yoksulluk. Yokluk. Azlık. Noksanlık. Vakum. Bereketsizlik. Adem. Zeval. Hiçlik. Boşluk. Gıyap. Gedik. Kıt. Sıkıntı. Lümpen. Ölüm. Yok. Eksik.

İsteklerimizin, bu istekleri tatmin etmek için kullanabileceğimiz kaynaklardan fazla olması durumuna KITLIK denir. Kıt olma durumu, ihtiyaca yetmeyecek kadar azlık, az ve zor bulunma.Yeterli olmama. İhtiyaçların karşılanabilmesi için gerekli olan mal ve hizmete, materyale, varlığa (canlı-cansız, soyut-somut) sahip olmama durumu, vakaasıdır kıtlık.

Ruhsal kıtlık, zihinsel kıtlık, bedensel kıtlık.

Minumum düzeyde de olsa hayatiyetini sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir şekilde devam ettirebilmesi için insanın, ruh-düşün-beden gereksinimlerinin karşılanması kaçınılmazdır.

ihtiyaç: Dilek, dileme, istiğfar, istek, talep, istirham, murat, meyil, hacet, şehvet, iltifat, imren, arzuhâl, rica, gerek, gereksinme, ister, lüzum, muhtaçlık, icap, icat, gereklilik, gerekseme, gereksinim, iktiza, terettüp, iltizam, amaç, emir, imrenmek, istemek, mektup, özlem, sevgi, tutku, dilekçe, buyruk, heves, şehvet, irade, vasiyet, eksik, gerekli, zorunluluk, ihtiyaç olmak.

Ruh: Tin, esans, can, cin, ecinni, heyulâ, iblis, zebanî, huri, peri, melâike, hortlak, umacı, künh, kök, çekirdek, cibilliyet, asıl, nüve, hulâsa, temel, cevher, maya, nefis, özet, mücmel, ihtisar, telhis, muhtasar, zübde, icaz, icmal, öz, zat, bizzat, kendisi, şahsen, bizatihi, elden, ekstre, özet, arı, steril, sağ, rafine, sek, ak, pak, mutlak, halis, hilesiz, som, sade, yoz, saf, damıtık, katışıksız, masum, kişi, su, çağlayan, temiz, çıplak, temizlemek, kişi, soyut, mücevher, inci, mücevherat, kuyum, köken, töz, hamur, süslü, elmas, gerçek, dâhil, kaynak, asıl, merkez, menşe, dip, dayanak, baz, ana, belkemiği, favori, as, üs, baş, başlıca, doğru, engin, derin, depderin, derinlik, tabiî, içten, muhlis, kıvamlı, etkili, hararetli, özenli. Maneviyat, inanç, inanma, kabullenme. Sevme, aşık olma, nefret etme, ,dua, iyi ve kötü niyet, ahlak gb. soyut, hissel gereksinimler. Gönülde, içsel, duygu merkezli.

Düşün: Düşünme, hayal etme, akletme, bilinçlenme. Düşünce. Tefekkür. Bakım. Açı. Düşünüş. Akıl. İde. Canlıcılık. Ufuk. Tahayyül. Zihniyet. Fikir. Düşünü. Efkâr. İçtihat. Kuram. Mütalâa. Düş. Kuram. Yargı. Beyin. Basiret. Kariha. Dimağ. Anlayış. Kavrayış. Algılayış. Öngörü. Sağgörü. İhata. Kafa. Müdrike. Bakış açısı. Telâkki. İmgeleme. Kamuoyu. Mütalâa. Derin düşünme. Meditasyon. Öğreti. Gezimcilik. Peripatetizm. Zekâvet. İrfan. Us. Anlak. Huş. Mantık. İzan. Seziş. Mana. Bilgi. Bilgi. Fikir. Hafıza. Akılcı. Aklî. Dikkat. Alırlık. Yetenek. Entelektüalizm. Hatır. Uyanıklık. Natıka. Eseme. Lojistik. Lojik. Şuur. Dimağ. Ben. Muhakeme. Emik. Ansefal. Baş. Havsala. Algı. Müfekkire. Entelekt, zihinde tasarlama. Soyut, düşsel ihtiyaçlar. Beyin merkezlidir.

Beden: Cisim, anatomi, gövde, üye, kamet, endam, fizik, eğin, biçim, görünüş, yüz, organ, form, bel, burun, doku, omuz, var olmak, vücut, cüsse, fizik yapısı, kongövde, bünye, tıp, ölü, gövdebilim, teşrih, yapıbilim, açımlama, morfoloji, şekilbilim, biçimbilim, türetme, iç organlar, mide, kalp, dâhil, kulak, tat alma organı. Cismani, anatomi ile ilgili, vücudu. Beş duyunun, iç organların ihtiyaçları. Çalışma, yeme içme, defi hacet, temizlenme, cinsel arzuların bedensel tatmini, spor yapma, güzele bakma, işitme, konuşma, koklama, tapınma, ibadet etme gb. somut gereksinimler. İhtiyaçlar vücutta (dahili, harici) karşılanır.

Ruh-düşün-beden. Üç temel gerçeklik ile var olan insan, mutlu ve huzurlu yaşayabilmesi için, kendisini oluşturan bu üç temel unsurun gereksinimlerini kemali ile karşılamak mecburiyetindedir. Her hangi birinin eksikliğinde dengesizlik ve sorunlar yaşanılması kaçınılmazdır. Her biri birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Birinde sorun yaşanması diğerlerini etkiler. Üçlü sacayağı olarak düşünebilirsiniz.

Ruhsal kıtlık; Sevgi, aşk, İbadet, tapınma, hayır hasenat, dua, iyi niyet, güzel ahlak, sevgi yoksunluğu. Gaflet. Katı kalpli olma. Hissiyatsız, nobran.

Zihinsel kıtlık; Öncelikle kendi menfaatini gözetememe, fayda zarar ayırımı yapamama. Bilgi yoksunluğu. Cehalet. Reşit olmama.

Bedensel kıtlık; Cismani ihtiyaçlarını giderme hususiyetindeki gayret, mücadele yoksunluğu. Tembellik.

Önemli: İhtiyaçların karşılanmasında, kıtlık kadar aşırılık da sorunlara sebeptir. Bedensel obezite olduğu gibi zihinsel ve ruhsal obezite de söz konusudur. Ölçülü ve dengeli olunmalıdır. Kemal kıvamı. Ne az ne de fazla. Kararınca.

Mutlu- sağlıklı- huzurlu.

Bilinçli bir tüketici olabilmek, mevcut kaynakların farkında olmak ve de bu kaynakları üretken kılmak ile mümkündür.

Tüketim: Tüketme. Yoğaltım. Sarf. Harcama. İstihlâk. Tüketici. Gider. Masraf. Harç. Külfet. Aidat. Zarar.

K aynak: Memba, çeşme, içme, göz, kaynaç, referans, yeterlik belgesi, akarsu, menşe, öz, musluk.

Öz kaynaklarımız nelerdir?

Tabii ki kendimiz. Ruh-düşün-beden. Ruhumuzu üretken kılacağız, zihnimizi üretken kılacağız, bedenimizi üretken kılacağız. Sırası ile ölçülü olarak kıtlıklarımızı gidereceğiz.

Çalışacağız, çalışacağız, çalışacağız. Manen üretken, zengin olacağız. Aklen üretken, zengin olacağız. Bedenen üretken, zengin olacağız. Nasıl mı?

1.Aşk ile dolduracağız gönlümüzü, gönül kapılarımız açık olacak.
2.Öğreneceğiz sürekli ne kadar bilsek de, hayal edeceğiz zaman zaman, beynimizi faal kılacağız.
3. Bal arısı gibi çiçekten çiçeğe dolaşacağızz, vızz vızz, bıkmadan usanmadan, zevk ile neşe ile. Bedenimizi çalıştıracağız.

Gönlümüz ağlayacak sağanak sağanak, dolup taşacak kaynaklar , pınarlar, özler, gözeler. Açık olacak sevgiliye ve de sevgiliden olan her şeye kapılar, yol olacak dağlar. Yemyeşil yeşerecek kupkuru çöller. Çağlayacak, aşk ile haykıracak diller ta dipten gelen sevda ile. Nasıl faydalanırım, faydalı olabilirim? Akıl edeceğiz, düşüneceğiz, tasarlayacağız. Ve tabii ki somutlaştıracağız arzularımızı emekle.

? Gönül dünyamız – akıl dünyamız – beden dünyamız.

? Maneviyat – Zihin – Maddiyat.

? Hisset – aklet – yap.

Olmazsa olmazlar; İyi niyet, muhabbet, menfaat, fayda, ikram, hayır hasenat, çalışma, gayret ve ümit. Ruh, akıl ve beden sağlığımız için kaçınılmaz gereksinimlerdir, hiç şüphesiz.

İKTİSAT – İKTİSATLI: İmsak, ekonometri, tasarruf, ekonomi, artırım, derlemek, cimri, tutum, biriktirmek, aşırı gitmeme, tutumlu olma, ölçülü, kıymetli, değerli, değer bilir.

Kasd: Bir işi bile bile yapmak.Niyet ederek, planlayıp, tasarlayarak yapma. Bilinçli girişim.

Taksimat: Paylaştırma. Parçalara, bölmelere, kısımlara ayırma. Dağıtma, dağıtım, bölüştürme, tevziat, üleştirme.

Önemli: Ekonomide taksimat, taksimatta kemalat olmaz ise olmazdır. Hakkaniyet gözetilmelidir muhakkak.Gelir dağılımındaki adaletsizlik, toplum içerisinde kaoslara sebep olur.Haklıya hakkını vermek, hayır, hasenat barışı, muhabbeti, birlik beraberliği temin eder. Ve tabii ki böylece kalkınma önündeki engeller kaldırılmış olur.

Aşağıdaki soruların cevaplarını siz veriniz.

1. Hazine nedir?

2. Hazine nerededir?

3. Hazineyi nasıl çıkartabilirim?

4. Çıkarttığım hazineden nasıl faydalanabilirim?

5. Hazinenin güvenliğini nasıl sağlayabilirim?

6. Mevcut hazinenin değerine değer katabilmek için neler yapmalıyım?

Bu farkındalık aynı zamanda ‘eşya’ yı yerli yerinde değerlendirebilme ve süregelirliğinde kendi adımıza, faydamıza kullanabilme kazanımını sunacak mı bizlere?

Bu konuya da başka bir makalemde yer vermek üzere, hoşça kalın.
Yazar Şair Kemal ALKAN

KAYNAKÇA
1- Osmanlıca Türkçe Lügat ? Mevlüt KARACA ‘Hisar YAYINEVİ’
2- Türkçe Sözlük- Türk Dil Kurumu YAYINLARI
3- Kanar Arapça Türkçe Sözlük ? Prof. Dr. Mehmet KANAR ‘SaY’
4- Microsoft Word Sözlüğü

http://blog.radikal.com.tr/Blog/kemal-alkan
http://blog.milliyet.com.tr/sair-yazar-kemal-alkan/Blogger/?UyeNo=3208836

Yusufçuk, Uğur Böceği ve Hz. Yusuf (a.s.)

-1-
Yusufçuk ile uğur böceğini bilmeyenimiz yoktur. Peki ya bu ikili ile Yusuf (a.s.) Peygamberin hikayesini bilir misiniz? Buyurun öyleyse;

Henüz çocukken kuyuya atılan küçük Yusuf”u bir de karanlık zindanlar beklermiş. Hikaye bu ya, her bir yaratılmış varlık kendisine Yaratıcısından bir haber, bir nefes, bir koku beklermiş. Ve dahas…ı bunun özlemi ile kimi zaman ağlar içli içli, kimi zaman da kahkahalarla gülerlermiş hallerine. Öyle ki nasıl olur da duyurabiliriz sesimizi Yüce Mevla’ya?

Haliyle, her vakit bu yakarışı işiten Semi (c.c.) bir elçi göndermeye karar vermiş. İşte küçük Yusuf’un kuyu ve zindan serüveni de böylece başlamış.

Kapkara, zifiri karanlık ve âdeta cehennem kadar soğuk zindana öyle birini göndermiş ki Rahim (c.c), o ana dek yeryüzüne böylesine güzel, böylesine içten, yüreğin ta içi ile sımsıkı sarılası, neredeyse Cemalullah’ın (c.c) cennetten yeryüzüne bir yansıması imiş. Hz. Yusuf (a.s.). Ne yapsın zavallı Züleyha böyle olağanüstü bir güzellik karşısında?

Öncelikle, kendisini Yaratıcıdan dileyen zindanın dualarının karşılık bulması için iftiraya maruz kalarak istendiği mekana gönderilmiş. Ancak, bunu ne Züleyha ne de Yusuf bilirmiş.
Cansız, canlı hiçbir yarattığını yalnız bırakmayan Hüda (c.c.), sonunda bir bahane ile göndermiş Yusuf’u (a.s.) görevlendirildiği mekana. Tam da ümidini yitirmek üzereyken ‘artık unuttu bizi Bari (c.c.) derken kapkara zindan, bu da ne? Hey ne oluyor? Dünya mı döndü tersine? Güneş mi geliyor içeriye? Yusuf’un üzgünlüğü ve mahcubiyeti karşısında şölen neşesine bürünen mahzen, kucaklarken kocaman hoş geldin partisiyle, bir kat daha artıyor şaşkınlığı ne oluyor? Ne bu sevinç ben geldim diye? Oysa Hakk tecelli etmişti, biçare Yusuf nereden bilebilirdi bu sırrı?

Bayram hazzı sürerken mahpushanede, günler kovalar olmuş ayları. Aklı, fikri annesi, babası ve de kardeşlerinde olan Yusuf çok mu çok özlemiş evini. ‘Bir ses, bir koku olsa da gidersem hasretimi’.
Bahar gelmiş, yeryüzü rengarenk. Rahat bırakmaz olmuş böcekler çiçekleri. Pır pır uçarmış kelebekler, arılar, sinekler. İçlerinde en haşarı ama aynı zamanda en sevimli ikili varmış ki, deymeyin keyiflerine. Koskoca, uçsuz bucaksız tabiat dar gelir onlara haşarılık yapacak yerler ararlarmış kendilerine. Kış hiç gitmezmiş zindanlardan, soğukmuş hep taş duvarlar. Her ne kadar Yusuf’u üzmemek için ellerinden geleni yapsalar da yine de çıkamazlarmış kuralların dışına. Buz gibi üşümüştü minicik, pamuk elleri, henüz dalmıştı uykuya koşuyordu kırlarda kardeşleri ile. Babaları Hz. Yakup (a.s.) başlarında ‘ dikkat edin yormayın Yusuf’umu’ diye uyarıyordu ağabeylerini. Karınca mı geziyordu yine. Uyutmadılar iki dakika o da ne? Bir uğur böceği. Nasıl gelmişti buraya? Hem ne işi vardı o güzelim doğa dururken ışıksız, güneşsiz bu yerde? Biri mi sesleniyor ne? ‘Yusufçuk, kardeşçik’. Demir parmaklı pencerenin önünde birisi çağırıyordu ismi ile. Heyecanla koştu ama, çok yüksekti göremiyordu kimseyi. ‘Yusufçuk, kardeşçik’. Kimdi bu meraktan çatlayacaktı hani. Kardeşleri mi gelmişti yoksa? Bünyamin. Evet evet o olmalıydı. İçlerinde en çok Bünyamin severdi onu, koruyup kollardı her zaman. Bir keresinde koyun otlatırlarken, kocaman bir kurdu kaçırmıştı bakışlarıyla, kurtarmıştı kardeşini. ‘Bünyamin sen misin?’ Bağıramıyordu birileri duyar diye. Birkaç kez seslendi kısık ses ile.
Uyandığında uyuşmuştu sağ kolu, soğuk, yüksek pencereli duvara yaslanıp uyuya kalmıştı oracıkta. Uç uç böceği de yoktu. Çoktan uçup gitmişti bile.Kış gelmiş, karla kaplanmıştı yeryüzü. İyiden iyiye yaşlanmıştı Yakup. İnme inmişti o güzel güzel bakan gözlerine. ‘Kurtlar siz mi yediniz Yusuf’umu? Söyleyin bana! Allah (c.c.) aşkına’. ‘İnan biz de görmedik, arıyoruz senin için dağ, taş ardında’.
Alim olan Mevla Bais’tir aynı zamanda. Çıkarır ölüden diriyi, diriltir yeniden yeniden. Tabiatta diriliyordu yeniden. Uyanacaktı az sonra uyuyan kalplerle birlikte, böcek, toprak, yeşil, doğacaktı doğa tazelenmiş, körpe haliyle yeniden.
..
Yazar Şair Kemal ALKAN